Önceki yazımda bir dünya şeyden ince ince bahsetmiştim. Bu yazıda da o bahsettiğim konulara devam edeceğim. Eğer önceki yazıyı okumadıysanız aşağıdaki linke tıklayıp gidebilirsiniz.
http://blog.imfrk.com/2017/01/20/almanyada-yasam-1-almanya-ve-alman-insani/
Almanya’da insan gibi yaşayabilmeniz için, toplumu, alışkanlıklarını ve kültürel yapısını bilmeniz gerekiyor. Özellikle buraya gelme ve yerleşme gibi bir fikriniz varsa, bu konuya cidden özen göstermenizde fayda var. Lakin buraya geldikten sonra, “Ne yaptım lan ben!” pişmanlığı yaşamıyasınız.
Öncelikli olarak Almanca bilmeniz çok çok önemli. Neden önemli? Çünkü dil konusunda Alman insanı tam bir kara cahil. İngilizce falan bildikleri yok. Zaten %90’nıda Almanca’dan başka bir dil bilmesinin gerek olmadığını düşünüyor. Bazıları kafa göz yara yara iletişim kurmaya çalışıyor. Eğer sizde biraz Almanca parçalayabilirseniz iletişimi bir şekilde sağlayabiliyorsunuz! Ama cidden bazı noktalarda çok zorluk çektiğimi gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
Tabii tüm Alman’ları aynı tefeye koyamayız. Bazıları, özellikle gençler, adam gibi İngilizce konuşuyor. Aslında, Alman halkına karışma gibi bir düşünceniz yoksa, ikinci dilin Türkçe olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Alman’a benzemiyorsa “Birader nasılsın?” dediğinizde “İyidir kardeş” diye cevap alma olasılığınız %99. Bu dediğimde hemen hemen her şehir için geçerli. Önceden demiştim ya, “Yarım Türkiye çıkar Almanya’dan” diye…
Türk’lerin çok büyük bir çoğunluğu İngilizce biliyor. Almanlar, İngilizce konuşanla iletişim kuramadıklarında bizim Türkleri çağırıp konuşturuyorlar. Hani bir dil bir insan diye bir laf vardır ya, burada Türkler üç dil bilgisi ile üç insan gücünde hareket ediyorlar. Hatta bazı tanıdığım Türkler, Almanların yazılardaki hatalarını bulup düzeltiyorlarmış, delleniyormuş Almanlar.
Almanların çevrelerinde Almanca dışında bir dilde konuştunuzda rahatsız oluyorlar. Bizim Türklerin dediklerine göre; onların hakkında konuştuğumuzu sanıyorlarmış ve rahatsız oluyorlarmış. Yani ne bilim, hem milliyetciler hemde ezikler…
Almanya’da halk güneşe acayip hasret. Hava ısınıpta güneş bir gösterdimi kendini, ne kadar yeşillik var millet atıyor kendini üstüne! Şehrin ortasında üstsüz güneşleneninden tut, bikiniyle çimlerin üzerinde birbirlerine suyla eşşek şakası yapanına kadar, çeşit çeşit atraksiyon gördüm.
Bikini standart burada, 7’den 70’ine bikini giyiyor. 70’i yanlış yazmadım! 70 yaşındaki bir vücudun bikini içindeki görüntüsünü hayal edin! Tam bir görsel şölen! Aslında daha fena durumlarda var!
2016 yazında, çok bilen bazı arkadaşlarımız dediler ki, “Berlin’nin biraz dışında HARİKA bir plaj var. Gidelim mi?”. Dedik “Ee hadi madem, güneşlenelim, kemiklere D vitamini falan.”. Açık söyleyim, mekanının plajla falan bir alakası yoktu. Bildiğiniz ormanın içinde bir su birikintisiydi. Ormanın suyla temas ettiği yerden suya gir yüz çık tarzi birşeyler yapıyorsunuz. İşin kötüsü, etrafta insanlar var, seslerini duyuyorsunuz ama kendilerini göremiyorsunuz. Korku filmi gibi… Sonra bir ara bir kaç kişi belirdi. Bir baktım millet dal daşşak ortada. Dedim “Yanlış görüyorum herhalde”. Eşimde yanımda, “Baksana bir, şunlar mayolu mu?” diye sordum. Baktı, “Yok!” dedi. Sonra etrafa şöyle bir baktım, herkes çıplak! Anadan doğma takılıyorlar. Genç falanda değiller! Genç olsalar indirecem bende, gidecem yanlarına “Merhaba arkadaşlar burada yeniyiz biz, bir bakar mısınız doğru indirmiş miyim?” diye. Hepsi yaşlı! Dedim ki eşime, “Kalk kızım gidek, şimdi yüzerken falan, buların bir tarafı elime ayağıma değer huylanırım ben!”. “Sende girme zaten!” dedim, “Bak suda yılan var, bacağına dolanır, Allah göstermesin!”. Zaten gölde de yüzmeyi hiç sevmem, içinden ne çıkacağı belli değil! Tehlikeli tehlikeli!
Heri gelmişken, Alman insanı acayip iri gerçekten! Yani iri derken, cüsseden bahsediyorum. Muhabbet arkası aklınıza başka birşey gelmesin! Bazıları prehistorik devirdeki insanlar gibi, kocaman. Sanki herkes güneş ışınlarının radyoaktif etkisine mağruz kalmışta bunlar kalmamış gibi DNA’sı hiç mi bozulmadan bugünlere kadar gelmişler. Birde bu cüsseye vücut çalışıyorlar “Oha!” gibi oluyorlar sonunda.
Buranın Almancı Türk’üne benzemeyen esmer arkadaşlar çok güzel prim yaparlar. Çünkü, yerlisi açık tenli ve esmer gördüklerinde ister istemez ilgi gösteriyor. Fakat esmerin böyle Avrupa’lı esmerlerden olması gerekiyor. İşte ne bilim; İspanyol, İtalyan esmeri gibi olması gerekiyor. Çünkü Türk’e veya orta doğuluya benziyorsanız geçmiş olsun… Doğruyu söylemek gerekirse, Almancı tipler kendilerini kabak gibi belli ettiklerinden benim Türk olduğumu ilk başta anlayamıyorlar. Hatta eşimin bile “Ne kadar dikkat çekiyorsun sen burada ya” deyip hayıflanmışlığı var. Ama anladılar mı Türk’sün, direk bir önceki yazıda bahsettiğim “Alman’ın Türk tutumu” devreye giriyor. Hiç Türk’e benzemiyorsun diyen de oldu. Türk olduğumu öğrenince konuşmayı kesip, koltuğunu değiştiren de oldu. Ev aradığımız sırada, telefonu yüzüme kapatanları saymıyorum. Gerçek şu ki, kaybedecek hiç birşeyi olmayan Türk’leri buraya doldurup, buraları bu duruma getirenlerin kendileri olduklarının farkında değiller. Sanıyorlar ki tüm Türkiye barzo dolu…
Alman erkeği de kızıda maalesef vasat. Yani nasıl bir pazarlama yapıp Dünya’ya “Alman kızları güzel!” diye yaydılar bilmiyorum. Fakat özünde, tanınmış bir kaç ünlüye baktığımızda, örneğin; Claudia Schiffer, 80 milyonluk Alman nüfusundan işte çıksa çıksa 1, 2 tane çıkıyor böyle tip. Anlayacağınız, ben Dünya’nın en güzel kızlarını burada görmedim.
Giyim kuşama zaten hiç girmiyorum! Gördükleriniz karşısında yeri gelir gözünüz kanamaya başlar! O kadar feci! Ayrıca yaz mevsiminde, zaten halkın %80’ni bildiğiniz çıplak geziyor. Abartım yok, tanga ile dolaşan kız gördüm. Hatta ilk bakışta anlayamadım, kendi kendime “Sadece don mu var lan bunun üzerinde!” dedim. Durdum “Giydiği don mu yoksa başka birşey daha varda benim gözler mi seçemiyor” diye geçisini izledim. Güzel olduğundan falan değil, anlam veremediğimden. Tipleri çok çok çok kötü. Tabiri caizse öküz gibiler, götlü, göbekli. Erkekleri kızları kadar feci değil! Bazı zamanlarda Biskolata erkeği gibi erkeklerde gördüm. Lakin sarışınlar ve Türk kızının sevdiği keskin bakışlara sahip değiller. Böyle ebleh ebleh bakıyorlar!
Bazı Alman şehirlerinde, özellikle Berlin’de insan çeşitliliği çok fazla. O kadar değişik tipler var ki, garanti veriyorum an gelir başınız dönebilir. Tüm uçlardaki insanlardan var. Eş cinselinden punkcısına, metalcisinden hayat kadınına, her meshepten ve yoğunca! Yani şöyle diyeyim, bir yanda çarşaflı dolaşırken onun yanında birazcık eğilse kıçındaki donu gözükecek (varsa tabii) kadar mini etekli kız yan yana. El ele tutuşan, sağda solda öpüşen, birbirlerini avuçlayan eş cinseller, tekrar eş cinseller, biraz daha eş cinseller, eş cinseller burada o kadar çok ki, doğrusu ben bilmiyordum hemcisine bu kadar çok çakmaya meraklı bir topluluğun olduğunu.
Kız ve erkeği birbirinden ayırmada zorluk çektiğim çok oldu. Bakıyorum, erkek gibi ama kız, kız gibi ama erkek. Resmen insanların cinsiyetleri ile problemleri var. Allah’ın verdiğini kabul etmeme konusunda gerçekten çok ısrarcılar. Sokakta yaşayan ve dilenerek geçinen metalci ve punkcılar da bonus. Hepsinde de bir köpek var… Sanıyorsunuz ki hayvan sevgisi? Hayır! Gece sokaklarda uyurken onlara sarılıp ısınıyor mallar. Punkcılarda bir dövme ve piercing manyaklığı var, insanı hem dövmeden hem de piercing den soğutur. Doğruyu söylemek gerekirse bunun tasvirini yapamam, çünkü gördüklerim karşısında sayısız kere, “Bir insan evladı niye kendine bunu yapar anlayamıyorum” dediğim oldu.
Eş cinsel falan çok dedim ama hatırı sayılır seviyede travestide var. Hatta bir gün metroda tren beklerken bir tanesiyle göz göze geldim. Baktım travesti. Oralı olmadım, sonra yine göz göze geldik. Bildiğiniz bana direk bakıyor. Dedim “Bu gözüne kestirdi beni, kestaneyi çizecek.”. Zerre gülümsemedim çünkü biliyorum biraz gülümsedin mi aportta zaten hayvan, antilop gibi atlayıp gelecek yanıma. Götüm götüm oradan uzaklaştım.
Bu insan çeşitliliğinde, buradaki Suriye’lilerin bu travestiydi, eş cinseldi, yok punkciydı, metalciydi, bir bakışları var inanamazsınız. Yani böyle sanki yaratık görmüş gibiler. Özellikle bir gün Suriyeli çocukların, travestinin etrafında çember yapıp böyle düm düz baktıklarına şahit oldum. Büyüğü küçüğü kimseninde çaktırmadan bakayim gibi bir derdi de yok.
Alman’ların hayatları birazcık robotik! Sabah kalk, hazırlan, zamanında işte ol, çalış, eve dön, spora git, eve dön, uyu! Hafta sonu restorana git, sinemaya git, içebildiğin kadar iç sapıt sonrada sokakta sız. Bu döngünün yılın 48 haftası boyunca tekrar ettiğini düşünün. 4 haftada yıllık izinleri var, onda da güneşin olduğu bir yere gidip malak gibi güneşin altında yatıyorlar.
Hayatlarında spor yoksa, iş çıkışı uğradıkları yer birahaneler. Kültürlerinde iş çıkışı birahaneye gidip içmek var. Bu özellikle Berlin’de artık saçmalık seviyesinde. Sokaklarda elinde bira şişesi, içen bir dünya insan mevcut. Bazı firmalarda çalışma esnasında da bira tüketimi serbest. Su gibi bira içiyorlar. Birayı hemen hemen her yerde bulabilirsiniz. Bu kadar tüketime ayık insan bulmakta zorlaşıyor tabii, özellikle hafta sonları! Herkes sarhoş veya çakır keyfi. Bu muhabbetin kötü tarafı şu; toplu taşımacılıkla yolculuk yapıyorsanız, hemen yanınızdaki hıyarın leş gibi bira kokan ağzı burnunuzun direğini kırabiliyor. Özellikle yaz aylarında, trenlere nefesinizi tutarak falan biniyorsunuz.
Bu başlığıda burada noktalayim, bir sonraki başlıkta kaldığım yerden devam edeceğim…